Iı. Uluslararası Felsefe, Eğitim, Sanat Ve Bilim Tarihi Sempozyumu
Ahlak İle Sanatın Ayrımlaşması Sorununun Eğitime Etkisi
Yayıncı:
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Özet:
Ahlak kavramını, etik ve meta-etiği içine alacak şekilde genel anlamda kullandığım bu çalışmamda, ahlak ile sanatın insan doğası ve yapıp-etmeleri bakımından birbirini bütünleştirdiğini, ayrıştırıldıkları takdirde her ikisinin de içerik eksikliği barındıracağını iddia etmekteyim. İyi-kötü değerlerinin bilinçli bir kategorik ayrımını yapabilme, özgürlük ve erdemli mutluluğu arama gibi üç temel ilkesiyle ahlak ya da doğasından gelen "zorunluluğu" (zaruriyat), özgürlük ilkesiyle aşar. Zorunluluk ve gereksinim (haciyat), ahlakın insan doğasında yerleşik normatif özgürlüğü ile aşılarak "iyi"ye ve her şeyi "iyi yapma"ya (tahsiniyat) temel olur. Yani ahlaksal ilkeler ve pratikleri, zorunluluk ve gereksinimin üçüncü ve en olgun aşamasıdır. Yap-yapma emirleriyle tanımlanmış bir ahlak, ilk iki aşamada kalır. Oysa yalnız ahlaksal bir varlık olarak tanımlandığında diğer varlıklardan açıkça ayrılabilen insan için ahlak, zorunluluğun ve gereksinimin üstünde tinsel bir varoluş özelliğidir. Her şeyi en iyi ve en güzel yapma demek, iyi giyinmekten, iyi davranmaya ve nihayet iyi insan olmaya doğru evrilen doğrusal bir çizgiyi hedefler. Buna göre ahlaksal "iyi" ile sanatsal "güzel", yüce değer ilkesini oluşturur. Estetik obje, yüce değer ilkesinin somutlandığı; ahlak ile sanatın ortaklaşa yarattığı bir değer, bir nesne, bir insan veya bir varlıktır. Ahlak çoğunlukla içten içe doğru; bazen içten dışa doğru bir harekettir. Oysa sanat hep içten dışa doğrudur. İlkinde insan, etiğin üç temel ilkesini, salt yap-yapma alanına sıkıştırılmış bir ahlaksal pratikler dizgesiyle gerçekleştirme olanağı bulamaz. Ya da, yapyapma alanının sınırları içinde yeterince geniş varoluşsal bir süreci keşfedemez. Bunun için içten dışa özellikli sanatla kendini gerçekleştirir. Ahlakla sanat ayrımlaştıkları zaman, ahlak, normların biçimsel, olgusal alanı içinde kalır. İnsan bu takdirde, "belirlenmiş ahlaksal eylemler" kadar kendini tanımış olur. Oysa insan doğası, hukuklaşmış ahlaksal eylemlerle sınırlandırılamayacak kadar karmaşıktır. Ahlaksal bir varlık olarak insan, belli başlı eylemlerden daha çok ahlaki bir varlıktır. Onun içindeki ahlak, dışarıda eylediği ahlaksal eylemlerden daha büyüktür. Sanat, tam da o içteki ahlaksal varlıkla yakından ilgilidir. Sanat bu yüzden hukuktan çok ahlaksallıkla ilgilenir. Çünkü hukuksal bir ahlak, sanatı da kısıtlar, ama ahlak-sanat ayrılmazlığı iyi-kötü, özgürlük ve erdemli mutluluk arayışını, gerçekleştirilen birkaç eylemde değil, gerçekleştirilmemiş potansiyel ahlaksallığın daha geniş sferinde sürdürdüğünde insanın hakikatini ve karmaşık doğasını yansıtabilir. Ahlak ve sanat, insan varoluşunun birbirini tamamlayan iki yarısıdır. İlki, varoluşsal karmaşıklığını, ikincisi, bu karmaşıklığın, ahlaktan aldığı üç ilke ile estetiğe dönüşmesini açıklar. Eğitim, ahlak ve sanatın ayrımlaşması ile her parçası birbirine yabancılaşmış iki ayrı insanı tek bir insanda birbirine düşman eder. Salt ahlaksal bir varlık olarak görülen insan, öteki canlıların yalın doğasını yansıtan bir emir-komuta koşullanmasına tabi tutulur; öte