IV.ULUSLARARASI NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK KONGRESİ
GÜNCEL GELİŞMELER IŞIĞINDA ALMAN HUKUKUNDA GİZLİ SORUŞTURMACININ ve GÜVENİLİR KİŞİNİN KIŞKIRTMA FAALİYETİNDE BULUNMASININ HUKUKİ SONUCU ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Yazarlar:
Yayın Yılı:
2024
Yayıncı:
Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınları
Dil:
Özet (AI):
Alman soruşturma makamları uzun zamandan beri gizli soruşturma cı ya da güvenilir kişi aracılığıyla bir kimseyi suç işlemeye kışkırtmayı rutin bir soruşturma yöntemi olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte, Alman hukukunda bir kimsenin suç işlemeye kışkırtılmasının hukuka uygun olup olmadığı hâlen tartışmalı bir konudur. Alman Federal Yük sek Mahkemesi (BGH), 1980’li yıllardan itibaren verdiği istikrarlı karar larında konuyu “izin verilebilir kışkırtma (Zulässige Tatprovokation)” ve “izin verilemez kışkırtma (Unzulässige Tatprovokation)” şeklinde ikili bir ayırım yaparak incelemektedir. Buna göre BGH, özellikle uyuş turucu ticareti ve örgütlü suçlar gibi toplumsal hayatı ciddi bir şekilde tehdit eden tehlikeli suçlar açısından, bazı koşulların varlığı hâlinde, so ruşturma makamlarının bir kimseyi suç işlemeye kışkırtmasını meşru bir soruşturma yöntemi olarak kabul ederek hukuka uygun bulmaktadır. Yüksek Mahkeme, “hukukun üstünlüğü ilkesinin”, bu faaliyete bir sınır oluşturduğunu da eklemekte ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı bir kışkırtma faaliyetini izin verilemez kışkırtma olarak nitelendirmektedir. Bu çerçevede BGH, bir kışkırtma faaliyetinin hangi hâllerde izin verilebi lir olup olmadığının tespit edilebilmesi için bazı kıstaslar geliştirmiştir. Yüksek Mahkeme, tarihsel süreç içerisinde somut olayda izin verile mez kışkırtmaya hangi hukuki sonucun bağlanacağı hususunda ise farklı yönde kararlar vermiştir. Bu kapsamda bir muhakeme engelinin (Ver fahrenshindernis) kabul edilmesi, sanığın cezasında indirim yapılması (Strafzumessungslösung-cezalandırma çözümü) ya da kışkırtma sonu cunda elde edilen tüm delillerin muhakemede kullanılmasına yönelik bir yasağın (Beweisverwertungsverbot-delil yasağı) benimsenmesi gibi çeşitli çözüm yolları gündeme gelmiş ve ağırlıklı olarak, izin verilemez kışkırtma, sanığın cezasında indirim yapılmasını gerektiren bir sebep olarak değerlendirilmiştir. Benzer şekilde öğretide de hangi yöntemin uygulanması gerektiği konusunda bir görüş birliği oluşmamış, çeşitli fi kirler ortaya atılmıştır. Buna karşın Türk ceza hukuku öğretisinde ço ğunluk görüşü, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı gerekçesiyle, so ruşturma makamlarının bir kimseyi suç işlemeye kışkırtmasını hukuka uygun kabul etmemektedir. Yargıtay da izin verilebilir ve izin verilemez kışkırtma şeklinde bir ayırım yapmadan, istikrarlı bir şekilde, kışkırtma faaliyeti sonucunda elde edilen delillerin muhakemede kullanılamayaca ğına yönelik bir uygulama geliştirmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise 2014 yılında verdiği Fur cht-Almanya1 ve 2020 yılında verdiği Akbay ve Diğerleri-Almanya2 ka rarlarında, BGH’nın, izin verilemez kışkırtma hâlinde sanığın cezasında indirim yapılmasını öngören çözümünü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme si (AİHS)’nin 6. maddesi anlamında adil yargılanma hakkına aykırı bula rak ihlâl kararı vermiştir. İşte AİHM’ in bu kararlarından sonra Alman hukukunda suça kışkırtma faaliyeti ve bunun hukuki sonucu ile ilgili tartışmalar yeniden alevlenmiştir. Hatta bu durum kanun koyucuyu da harekete geçirmiş ve konu ile ilgili bir kanuni düzenleme yapılması için çalışmalar başlamıştır. Bu çalışmada, soruşturma makamlarınca gizli soruşturmacı ya da gü venilir kişi aracılığıyla yürütülen kışkırtma faaliyetine yönelik tarihsel süreç içerisinde oluşan Alman hukukundaki öğreti görüşleri ve yargı ka rarlarının, güncel tartışmalar ışığında incelenip değerlendirilmesi amaç lanmaktadır. Bu kapsamda konu ile ilgili AİHM ve Yargıtay kararları ile Türk ceza hukukundaki öğreti görüşlerinden de faydalanılacaktır.

IV.ULUSLARARASI NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK KONGRESİ
AN EVALUATION ON THE LEGAL CONSEQUENCES OF THE UNDERCOVER AGENT’S AND TRUSTEE’S ACTIVITY OF INCITEMENT IN GERMAN LAW IN LIGHT OF CURRENT DEVELOPMENTS

Yazarlar:
Yayın Yılı:
2024
Yayıncı:
Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınları
Dil:
Özet:
(AI):
German investigative authorities have long used to incite to commit a crime through an undercover agent or a trustee as a routine investigation method. However, in German law, it is still a controversial issue whether it is lawful to incite someone to commit a crime. In its consistent decisions since the 1980s, the German Federal Supreme Court (GFSC), has examined the issue by making a distinction between “permissible/ acceptable incitement” and “impermissible/unacceptable incitement”. Accordingly, the GFSC considers it lawful for the investigating authorities to incite a person to commit a crime as a legitimate investigative method, especially in dangerous crimes that seriously threaten social life, such as drug trafficking and organized crimes, in the presence of certain conditions. The Supreme Court adds that the “principle of the rule of law” sets a limit to this activity and characterizes the incitement contrary to the principle of rule of law as impermissible/unacceptable incitement. Therefore, the GFSC has developed some criteria for determining in which cases an incitement activity is permissible/acceptable. In the course of the historical process, different decisions have been made by the Supreme Court regarding the legal consequences of impermissible/unacceptable incitement. In this context, various remedies such as impairment of judgment, mitigation of sentence or ban on all evidence obtained as a result of incitement have come to the fore and the GFSC have predominantly considered as a reason for the mitigation of sentence in the case of impermissible/unacceptable incitement. Similarly, there is no consensus in the doctrine on which method should be applied and variouse ideas have been put forward. On the other hand, the majority opinion in the Turkish criminal law doctrine does not accept it as lawful for the investigating authorities to incite a person to commit a crime on the grounds that it would be incompatible with the principle of the rule of law. The Turkish Supreme Court, without making a distinction between permissible/acceptable incitement and impermissible/unacceptable incitemet, has consistently developed a practice that all evidence obtained as a result of incitement can not be used in the criminal proceedings. The European Court of Human Rights (ECHR), in its Furcht v. Germany judgment3 in 2014 and Akbay and Others v. Germany judgment4 in 2020 ruled that the BGH’ s solution which mitigate of sentence in case of impermissible/unacceptable incitement, violated the right to fair trail within the meaning of Article of 6 of The European Convention on Human Rights. After these jugdments of the ECHR, the discussions on incitement to commit a crime and its legal consequences have been reignited in German law. In fact, this situation has attracted the attention of the legislator and work has begun to make a legal regulation on the subject. In this study, it is aimed to examine and evaluate the doctrinal opinions and judicial decisions in German law, which have emerged in the historical process regarding the incitement activities carried out by the investigative authorities through undercover agent or trustee, in the light of current discussions. In this context, the decisions of the ECHR and Turkish Supreme Court and the doctrinal opinions in Turkish criminal law will also be utilized.