Hz. Peygamber (s)'in İnsanı İnşada Psikolojik Yaklaşımı
Özet (AI):
anlaşılmadan, bütün cepheleriyle hayata uygulanmadan; insanî za'fiyetlerle muallel beşerî düşünce ve sistemlerle dünya ve ahiret huzur ve saadetini yakalamanın mümkün olmadığı, teknolojik olarak zirve yapmasına ragmen çağımızın bunalımından anlamak mümkündür. Rasûlullah (s)'ı tanımak, aynı zamanda Kur'ân'ı tanımak ve yaşamaktır. Dolayısıyla O, insanî bütün meziyet ve faziletleri barındıran, yaşayan ideal bir şahsiyet olduğu gibi, beşerî za'fiyetleri, ruhsal ve psikolojik verilerini de en iyi bilen, anlayan ve ilkeleştirendir. O, uyguladığı bu kuramsal ilkeleri Allah'a refere ettirerek confextini çizmiş, normative etmiş, hem verbalitik, hem zihinsel, hem de amelî olarak homojenliğini sağlayarak ortaya koymuştur. Muhammed Abduh'un, 'Nübüvvetin objektif yönü, peygamberlerin Allah'tan getirmiş oldukları mesajlar ve bunların toplumda büyük uyanışlar meydana getirmesidir. Buna göre nübüvvet, bir yönüylele psikolojik, diğer yönüyle tarihîdir' (Risaletü't-Tevhîd/109) dediği gibi Kur'ân ve Hz. Peygamber (s)'in bütün mesajlarının insan psikolojisine yönelik olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Bütün ibadet, emir ve nehiylerin psikolojik olması, ruhsal ve beyinsel yapımızı motive etmeye yönelik olması 2. ULUSLARARASI AHMED-İ HÂNÎ SEMPOZYUMU "İslam Düşüncesinde İnsan" 678 psikolojinin önemini ayrıca ortaya koymaktadır. Nitekim bu bilimdalı gün geçtikçe daha da önem kazanmakta, motivasyonların insan fizyolojisi üzerindeki etkileri daha iyi anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber (s)'e pek çok mu'cize nisbet edilmekte ve bu mu'cizeler nübüvvetine delil olarak gösterilmektedir. Oysa O'nun en büyük mu'cizesi, parmaklarından suyun akması, ay'ı ikiye bölmesi, taşların elinde tesbîh etmesi…değil, insanî değerlerin dibe vurduğu müşrik bir toplumdan, izleri kıyamete kadar devam edecek, inşa ettiği eşsiz insan profillerinden oluşturduğu bir toplumla Saadet Çağı'nı fiilen yaşa/t/mayı başarmasıdır. Bu başarının temelinde, Rabbanî control mekanizmasının işletilmesi yanında, Rasûlullah (s)'a bahşedilen birey ve toplum psikolojisinin en üst düzeyde bilmesi ve kullanmasıdır. O'nun bütün sözlü ve fi'lî girişimleri insan psikolojisi ve fizyolojisi ile örtüşmekteydi. O, bir beşerdi ve beşerî ölçülerle risalet görevini yapıyodu. İnsan psikolojisine bu kadar vukufiyet ve hakimiyeti olmasaydı, insanî değerlerini kaybetmiş, ahlaksal olarak çökmüş, 'cehalet'i kronikleşmiş bir toplumda, 23 yıl gibi kısa denebilecek bir zaman diliminde bu muvaffakiyeti elde etmesi mümkün olmayacaktı. Bu denli önemine karşın, İbn-i Sina (v. 427/1037), Gazalî (v. 505/1111), İbn Haldun (v. 808/1406), Cürcanî (v. 816/1413), gibi bazı bilim adamlarımız psikolojk ve sosyolojik verileri detaylı ele almalarına ragmen, muhaddis ve müfessirlerimiz bu konuya yeterince eğilmemeleri üzüntü vericidir. Özellikle günümüzde, bir araba, bir diş fırçası bile psikolojik verilere gore hazırlanır, bütün reklamlar ve veriler doğrultusunda sunulurken müslümanların bu alana eğilmemeleri 'teblîğ'in amacına ulaşmamasında büyük rol oynamaktadır. Bu alanda da söz sahibi olunmadan, özellikle itikadî ve ahlakî bir hegemonya altındaki gençlerin iç dünyalarına inmek ve bu gayr-i ahlakî düşünsel ablukadan çıkarmak kolay olmayacaktır. Dünya bilgi çağını yaşamaktadır. Türkiye'nin bu evrensel oluşumun dışında kalması düşünülemez. Kaldı ki insanımız, iki yüzyılı aşkın süredir bir ikilem arasında gidip gelmektedir. Bir taraftan, sistem, yapılanma ve kültürel aktiviteleriyle yüzünü Batı'ya çevirmiş resmî ideoloji, diğer taraftan, İslâmî kültürle gözlerini açmış ve bu kültürle yoğrulmuş Müslüman halk. Bu ikilemin, iki tezat kültür arasında yetişen nesilleri olumsuz etkilemesi doğaldır. Baba ile oğulun, anne ile kızın farklı dünyalarda yaşadığı, düşündüğü ve geliştiği adeta kaçınılmaz olmuş. Hz. Peygamber (s)'in hayatının her noktası bütün cepheleriyle öğrenilmesi, kavranılması ve uygulanması gerekir. Zira O Allah'ın son peygamberi, örneği ve önderidir. Psikolojik yaklaşımı da bu önemli cephelerden biridir. Bilim adamlarımızın; özellikle hadîsçilerin bu alana gereken önemi vermeleri ve Rasûlullah (s)'ın bu önemli yaklaşım metodunu ilkesel olarak ortaya koymalarının bir görev olduğuna inanıyoruz. Hadîs psikolojinin sistematize edilerek metodolojik bir hüviyete kavuşturulması, sadece her alandaki ilim adamlarının analizlerine değil, teblîğde İslam davetçilerine de yeni ufuklar açacağına inanıyoruz. Unutulmamalıdır ki sünnet, Kur'ân'ın da tefsîri ve tebyîni olması itibariyle İslam'ın en önemli kaynağıdır. Kur'ân'ın yorumu için ilk başvurulan sünnet olduğu gibi ferdî, ailevî ve sosyal hayatı düzenleyen İslâm hukukunun (Fıkıh) ve düşünsel paradigmasını açımlayan Kelâm'ın (İ'tkâd/İslâm Felsefesi) da temel kaynağıdır. Psikoloji, ''Yaradan Rabbinin adıyla araştır! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı'' ('Alak, 96/1-2) talimatı doğrultusunda kozmosu çözümleme ve kozmosun merkezine oturtulan insanı tahlîle, tanımaya ve ona 2. ULUSLARARASI AHMED-İ HÂNÎ SEMPOZYUMU "İslam Düşüncesinde İnsan" 679 bahşedilen eşsiz değerleri analiz ve aktivite etmeye yönelik bir bilimdir. Evrenin anlaşılması için önce insanın tanınması, kendisine gizli olan sırların ortaya çıkarılması, fizik ve metafizik dünyasının keşfedilmesi ve bu bilgilerle donatılması gerekmektedir. Zira, ''Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına şahiddir; melekler ve ilim sahibleri de şahiddir'' (Al-i İmrân, 3/18) ayeti, ilim erbabını, meleklerden sonraki konuma yerleştirmiştir. Bu sunumumuzda, her alanda olduğu gibi İslam bilim adamları ve davetçilerine örnek olması gereken Rasûlullah (s)'ın, İslam toplumunu inşa ederken başlıca görevi olan teblîğ metodundaki psikolojik yaklaşımı ele alınacaktır.